30 Mayıs 2014 Cuma

Dikkat eksikliği

İki günde üstüste iki ufak kaza, bolca sıyrık...

Koşarken düşmüş okulda...

Okuluna uğradım bugün , öğretmenini gördüm. Derste kendiyle çok ilgili dedi. Seneye bu konuda çatışabiliriz onunla...

Dikkati dağınık biliyorum.Düşmelerinin sebebi de bu..
Sabah işe geldiğimden beri  dikkat eksikliği ile ilgili makaleler okuyorum. Anne - babada varsa %25 çocukta da var..

Bende de vardı. Bunu şimdi çocuğumu,makaleleri inceleyince farkediyorum.

Soruları okumaya başlayınca sıkılıyor. Sıkıldığı için yanlış okuyor, kelimeye en benzerini söylüyor, yanlış okuduğu için anlamıyor, anlamadığı için soru zor geliyor. Yapamadığı için mutsuz oluyor, mutsuz olduğu için görmezden geliyor, mutlu olduğu şeyleri yapmaya çalışıyor.



Bir kitap okumuştum. "Daha sade bir hayat"

Dikkat dağınıklığının sebebini, yaratıcılığın törpülenmesini, kafamızı karıştıracak kadar çok olan kitaplara, oyuncaklara, eşyalara bağlıyordu.
 Çocuk odasında tek bir kitap olsun, kaldır oyuncaklarını bir oyuncak olsun.

Bunu yapmaya çalışacağım. Dikkat dağınıklığı tedavisi için ilaç kullanmaktan bahsediyorlar. Antibiyotiği bile elim titreyerek verirken , beynini ,  hormonlarını etkileyecek ilaçları vermem imkansız.
Düşünüyorum, odasında masa var, masasında bir dünya kağıt, resim defteri, kalemliğinde bir sürü kalem. Kalem seçmek için uğraşıyor mesela, masada bir kalem olsa o kalemi alıp başlayacak ödevine. 

İpad , xbox, çizgifilmler, her an herşeye erişebilir durumda...

Aynı sadeleştirme işini sadece onun odasıyla ilgili değil, tüm hayatımıza adapte etmeye çalışacağım. Gereksiz bardaklar, giymediklerimiz, sehpa örtüleri, kitaplar, kalemler....

Bakalım...

29 Mayıs 2014 Perşembe

Değişiklik zamanı

Küçükken büyüyünce birşey olmak istemezdim. Merak ederdim itfaiyeci olmayı , orman bekçisi, badanacı, pastacı , sütçü, çoban..... Birkaç şeyi neden deneyemezdim anlayamazdım.
Büyüyünce anlatıyor sana sistem...
İşimden sıkıldım. Sıkılmadım nefret ediyorum. İstiyorum ki yazın güzel uzun bir tatil yapayım. Eylül'de evimin yakınlarında bir cafe de işe başlayayım..Ne kadar zor mu ne kadar romantik mi bilemiyorum.
Birşeylerden çok sıkıldım. En kolay değiştirebileceğim şey işmiş gibi dururken o da çok zor.
Saçlarımı kısaltmak belki...
Bisiklet almak belki...
Kim bilir...

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Ferhangi Şeyler...

Dün Anadolu yakasında sezonun son Ferhangi Şeyler oyununu oynadı Ferhan Şensoy.

Çok büyük hayranıyım ama o kadar büyük ki , yanına gidip , foto - imza vs. olayına ölsem girmem. Çok üstün, çok yalın, "bok gibi duygusal" , çok içten, çok net, çok farklı ....

Her oyun sonunda kitaplarını imzalıyor. Kazancı yokuşunu aldım evden, ilk romanını..

Oyun başladı, sahneye çıktı...

Gözlerimi kırpmamaya çalışmaktan , anı yaşamaya çalışmaktan, mutluluktan, heyecandan nasıl izleyeceğimi, dinleyeceğimi şaşırdım. Güldüğüm zaman gözlerim yaşarır, net göremem diye gülmemeye de çalıştım. Oyun hakkında yorum yapabilecek birikime sahip değilim ancak Nefisti!

Seyirci tamamen ayakta uzun süre alkışladı.

Oyundan 10 dakika sonra kitabını imzalamak üzere sahneye çıktı. Çıkar çıkmaz ilk imzalatacak kişinin elinde "Gündeste" vardı. O an o sıradaki herkesin benim gibi kıskançlıktan öldüğüne eminim. Dayanamayan biri sordu "Ne zaman basılacak, biz de okuyalım"

"Kontrollerinin yapılması gerekiyor, evde bekliyorlar, ama vaktim yok." diye cevap verdi konuşabilen birine.

Sıra bana geldi. Adımı soyadımı söyledim.

Teşekkür ederim. Sağlıkla kalın"  diyebildim.

"Teşekkür ederim" dedi. Kafasını kaldırarak...

Ölebilirim mutluluktan...



26 Mayıs 2014 Pazartesi

Ayakkabı giyme ayini

Erken kalkıyorum. Kahvaltısını hazırlıyorum. Onu uyandırırken çaktırmadan çoraplarını giydiriyorum. Zorla kalkıyor, bugünde okula gitmek zorunda mıyım diye, hani özgürlük vardı, 23 nisan , 29 ekim falan sayıyor.

Kahvaltısını yaparken çantasını topluyorum, giyiniyorum, makyaj yapıyorum....Nihayet iç kapının içinde ayakkabılarımızı giymek için buluşuyoruz.
İkimizinde hangi ayakkabıları giyeceği belli, seçimde kararsızlık nedeniyle bir duraksamamız yok. Ve fakat o ayakkabıları alıyor, yere oturuyor, portmantonun aynasına bakıyor.

-Hadi oğlum giy bak ben giydim.

-Ben susadım.

Giydiğin ayakkabıları çıkarıp suyunu verdiğinde , çocuğun matarasını da doldurmadığını hatırlarsın , sen ona su verip , matarasını doldurup çantasına koyduğun sürede hala bir ayakkabısını bile giymemiştir.

-Oğlum geç kalıyorum işe, geç kalıyosun okula, hadiii!!!!

-ya anne nasıl giyeyim öyle çabuk.

Ayakkabısını ters çeviriyor içinde birşey varmı diye. Olmadığını anlayınca tekrar aynaya dönüyor.
Bugün oturdum yere , ağzımı açmadan seyrettim.

Ayakkabı giymiyor o sırada....bir ayinde, görevini , emirleri layıkıyla yerine getiriyor olmalı.

Ters çevirdiği ayakkabıyı yere koyuyor, ayağını içine ittiriyor, dili rahatsız edince aynaya bakıyor.

Bekliyor, ayakkabının dilini düzeltiyor.

Sonra diğer ayakkabıyı ters çeviriyor, düzeltiyor ayağını ittiriyor , aynaya bakıyor, ayakkabının dilini düzeltiyor. İki ayakkabıyı da giydikten sonra henüz kapatmadığı cırtcırtları ilk giydiği ayakkabıdan başlayarak yukardan aşağıya doğru kapatıyor.

Sonra iki ayakkabısıyla mutabık kalınca yerde oturarak dizlerini büküyor aynaya bakıyor , ayağa kalkıyor, saçını düzeltiyor, kapıya hamle yapıyor.

Nihayet evden çıkıyoruz.

-Ben geç kaldım işe, yarın bu yaptıklarını daha hızlı yapabilir misin?

-Daha ne hızlı yapıym anne ya!!!

Çizgi film

Anne sen Galip ile evlen..

Hııııııı??!!!!
-----------------------------------------------------------------------------------------------------

Genelde çizgi filmleri televizyondan  seyretmiyor. Ne zaman ne mesajı vereceklerini şaşırıyorlar. Pembe panter , tom ve jerry , geçmiş vizyonda oynamış animasyonlar falan bunları seyrediyoruz genelde.  Ama trt'de oynayan şu canım kardeşim pek bir ilgisini çekmiş. Açık bıraktım, seyretti. 

 Sonra kikirdeme sesleri geldi..Yanına oturdum, Galip denilen  bir aile babası var. Bildiğin şaşkın diyeyim en kibar şekliyle...Müthiş sabırlı , nefis ses tonuna sahip bir anne hem kocasına hem çocuklarına, şahane bir ev ve bahçe, 3 çocuk, kedi falan.. Ben de bir iki kez güldüm o gülüyo diye..
Sonra zorladı kendini biraz daha güldü, ya salak bu Galip te yaaa...hııı evet falan dedim..

Sonra yemek yerken , bombayı patlattı.

-Anne ya Sen Galip'le evlensene....

Bana "evlen" diyecek insanlara tahammülüm yokken bunu, gerzek bir karakterle bana sunan çocuğum var ortada.

-Ben evlenmeyeceğim!! Sen benim evlenmemi istiyorsun galiba .

-Haayıııırrr, senin ne düşündüğünü merak ettim...evlenme yaaaa....
----------------------------------------------------------------------------------------------------- 

Ne zaman büyüdün, ne zaman ağzımdan laf almaya çalışır oldun.

-Sorsan söylerdin , Sana hiç yalan söylemedim. Söylemeyeceğim..
-Tamam.

Bir Pazar...

Kahvaltı,
            basket kursu,
                             baskettekilerle çıkışta futbol,
                                                                      yemek
                                                                               sinema
                                                                                           Akşam 18:00 evdeyiz...
Banyo, yemek, kitap, uyku.......

Gün bitti... Uyumak üzereyken;

"Ama kendi yatağına gitme, sabah gözümü açınca seni görmek istiyorum" dedi. Öpüştük.

Kalktım.


O uyuduktan sonra yaparım dediğim hiçbirşeyi yapmadım. Öyle keyifli bir gündü ki...

23 Mayıs 2014 Cuma

"Arabalarım..."

Soma'da babası ölen bir çocuk, çocuğum yaşında. Bir yakınım komşusu...

Oğluma anlattım. oynamadığı oyuncaklardan, kitaplardan seçmesini istedim. Aniden ağlamaya başladı. Katıla katıla...

"Arabalarımmmm"

diyor....

Anlamadım. Sakinleştirmeye çalıştım. Anlamadım , arabalarım diyor sürekli...

Arabaları ile uzun süredir hiç ilgilenmemiş, eskimişler , üzülmüş. O çocuğa oyuncaklarından veremezmiş...

-Peki yeni bir oyuncak alsak hem ona hem sana olur mu?

-Tamam öyle yapalım..

Böylesi daha iyi belki de...hem senin hem onun için...

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Bak-MA!

Apartmanımızda kapıcı yok. Akşamları çöpleri toplamaya sırayla gelen bir karı-koca var , haftada birgün de apartman temizliği yapıyorlar.

Çocuğu, babasına bırakmak için aşağı indirdim , apartmanın kapısından çıktım. Ex-çocuk ve ben kitap okumakta direnç gösteren ufaklık için minik bir diyalog halinde olacağız, ex ile bu konuyu telde sakince konuştuk.

Apartmanın kapısından çıkarken , erkek olan apartmana bakan görevli, kapıdan içeri girecekti sonra girmedi . Ben o diyalogun içindeyken kafamı kaldırdığımda adamın bize doğru baktığını gördüm. Biz bu şekilde 15 dakika kapı önünde konuştuk, Ara ara kafamı kaldırdığımda adamın sürekli olarak baktığını gördüm. Sonra dayanamadım. Yanına gittim. Elimdeki anahtarla kapıyı açtım,

 -"içeri gireçektiniz herhalde, burada işiniz yok sanırım" dedim.
 Ex bana baktı. "Yani.." dedi. Aynı fikirde olduğumuz nadir anlardan...

Biliyor boşanmış olduğumuzu. Çocukla sürekli görüştüğünü...Ve gene de hayretle, merakla, gözlerini devire devire , ağzı açık bakıyor.

Bu konuyu , bu mahelleyi iyi bilen birine bahsettim. Boşver, cahil insanlar dedi. Boşveremiyorum. Görmezden gelemiyorum.  İnsanların, her duruma dahil olma, bilgi edinme çabaları ardından dedikodunun dibine vurma isteği artık mide bulandırıyor.



Hayat...

Çok büyük acılara tanık olmakla kalmıyor, derinden hissediyoruz.

Evlatını kaybeden insanlara yandık. Gencecik yaşında, toprağa saklananlara...

Bazen hayat bir dur diyor.
        Bir dur. 
              Bir yaşa. 
                    Bir paylaş.
                           Bir şükret.
                                  Bir gör.
                                           Bir dua et. 
                                               Bir hisset.
                                                     Bir sakin.
                                                         Bir durul.
                                                              Bir arın. 
                                                                   Bir bak.
                                                                        Bir dön.


Neşet Ertaş'ın herkesin bildiği "Yalan Dünya" adında bir şarkısı var.
Bilmeyenler ya da dinlemek isteyenler için ;

http://www.dailymotion.com/video/xtuyv7_ah-yalan-dunya-neset-ertas_news

Çaldıktan sonra demişki Neşet Ertaş;

"Dünya yalan değil efendim, kahır sözüdür. Bu dünya gerçeğin ta kendisidir."

O halde hakkıyla yaşayalım.
                                 

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Dün gece

Uyuyamadım. Yatağım , yastığım beton hissi veriyordu. Başım ağrıyordu.

Haberler, twitter, ekşi sözlük hepsini takip etmeye çalışıyordum.

Bir kadının bağırmaya başladı sokakta saat 3 ü geçiyordu.  Balkon a çıktım. Ne söylediğini anlamadım, yanında biri daha vardı, iri yarı bir erkek. Kadını korkutuyordu , adam
"susssssssssssssssssssssssss dedim sana susssssssssssssssssss, senin yüzünden bu hale geldim bennn"
diye kadını ensesinden tutup yürümesi için ikna etmeye çalışıyordu. Mahalleden bir kaç delikanlı aşağı indi, polisi aradık. Delikanlıların üzerine yürüdü adam, siz ne karışıyosunuz lan diye, elini beline götürdü sanırım, delikanlılar devam etmedi.
Bizim sokaktan aşağı sokağa doğru yürüdüler.

Ne olduğunu bilmiyorum. Haberlere baktım sabah.. Çok şükür dedim utanarak.

Tatlı tatlı...

Soma maden kazası...

80'ler dizisi tv nin açılmasına sebep olan tek şey bizim evinde...

Özeti vardı. Ben de haberlere bakıym dedim. Facia olmuş Soma'da.

Cüneyt Özdemir'i açtım. Diğer kanallara baktım. Doğru bilgi yok. Hisler var. Yangın var mı, nerde çıktı , neden çıktı, kaç kişi yaralı, kaç kişi hastanede , isimleri ne , trafo patladı mı,hiç ama hiç bir bilgi yok. Madenden çıkarılanların yüzü örtülüyor neden???

Yok Allah yok...Bu soruların hiç bir cevabı yok.

Sonra Cüneyt Özdemir heyecanlanıyor , canlı yayına Başbakan konuşcakmışmış..Diyor ki öyle böyle bişi bişi konuyla ilgili, bakanlarını göndermiş, milletvekillerini falan...Bu gece burada bilmem ne töreni varmış ....Bu kadar...

Bir ortadoğu ülkesinde yaşıyoruz. Prof. diyor ki tatlı tatlı öldüler...Beriki çıkıyor hislerim şöyle böyle...

"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın." Albert Camus.
Virgül koyup, yönetenlerin nasıl yaşadığına , diye devam edilebilir... 


13 Mayıs 2014 Salı

Ex-anne

Uykudan önce dedi ki

-Anne , ben evlenince seninle uğraşmayacağım...

-???!!!!  peki

-Yani ben seninle uğraşmak istemiyorum. Çünkü boşanmak istemiyorum çünkü ben iyi kalpliyim.

Konular bayağı bir karışmış, uykudan önce dile geliyor nedense..

Işığı açmadım. Uzatmak istemedim. Şöyle dedim.

-Şöyle olur mu , mesela sen karınla tatile gidersin, gezersiniz falan çocuklarınızla, sonra ben sizi ayda bir kez falan yemeğe çağırırım, hep birlikte gelirsiniz, ben sizi özlerim. Senin karın da benim kızım olacak zaten ..Ama sen daha çok küçüksün bu konuları düşünmek için, büyüyünce nasıl istersen öyle yaparsın.

-Tamam.

---------------------------------------------------------------------------------------

Bu konuşmanın  ana nedeni, babasının boşanma sebepleri için kendi annesini gösterebilmesi, esas nedenleri anlatamayacak olması...

Ex'in annesinin özel bir durumu var ve özel ilgi/bakım gerektiriyor.  Evlat olarak ex maddi manevi oldukça çaba sarfediyordu.

Yalnız bu çaba süresince , karısını kendi annesiyle yaşamak, tatile gitmek, her özel günde bir arada olmak , fiziksel ve ruhsal olarak sağlıksız bir kadının çocuğunuza bakabileceğine inandırmak, her çekirdek aile organizasyonuna annesini dahil etmeyi dayatmak gibi paralel davranışları oldu.

Özel durumu anlatmak istemediğim için bu konular havada kalıyor.

Boşanmayı ilk kez çocuk doğduktan sonra , annesi ile ilgili saplantıları , konuyla ilgili baskıları doruk noktadayken düşünmüştüm. Bir aile terapistine gittik. İlk konu annesiydi. Şöyle dedi;

-Annemi , annesi kadar sevmesini istiyorum.

Danışman çok sağlam cevaplar verdi. Sen onu annesini annen kadar sevebiliyor musun , iki yüzlü  olma diye..
Sonra bana döndü, ana-oğul gitseler tatile , yemeğe kavga çıkarıyor musun ? dedi

Cevabım hayır dı. Hatta onların tatillerine önayak olduğum durumlar vardı.
  
3 ay iş için ayrı kaldık. Yalnızca 3 gün bir arada olacaktık. Annesinin de dahil olmasını istedi. Ben istemedim. Annesini görmemesini değil, hep birlikte 3 gün boyunca bir arada olmayı istemedim. Kavga ettik. Bunu da anlattım.

Şimdi annesi ile ilgili bazı konuları çocuğa anlatıyor. 
Annesi ki oğlunun beni aldattığı kadını çok sevmiş bana sokakta orospu diye bağırmıştı.

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Kedi ve Kitap

Kedileri çok seven şiirleri henüz tanımayan minnoşum için...


Anneler Günü

Cumartesi gecesi babasında kalan çocuğunu , babası biraz geç getirecektir. Sen de çok sıkılmışsındır. Kahvaltı için Kadıköy'de Bambi'ye gidebilirsin.


Taze sıkılmış meyve suyu falan...

Burada insanlar genelde yalnız oluyorlar. Kendini rahat hissedersin. 

Kendine anneler günü hediyesi ne alacaksın merak edeceksin. Boşandıktan sonraki ilk anneler gününde rengarenk çiçekli, uğurböcekli aldığın yüzük ne saçma gelecek şimdi. Kendine neden anneler günü hediyesi alır ki insan diyeceksin. 

Her zaman uğradığın kitabevine girecek, oğluna çok sevdiği kedilerle ilgili bir şiir kitabı alacaksın. 
İçine, "beni anne yaptığın için, varlığınla her günümü şükrederek geçirttiğin için teşekkür ederim. 
Annen ..." 

Eve gittiğinde, oğlun geldiğinde,anneler günüzü kutlayacaksınız.
Hediyesine çok şaşıracak. O da sana yazdığı şiiri verecek. 
Sonra da Fenerbahçe'nin şampiyonluğunu kutlamaya gideceksiniz.  Patlayan şampanyaları (havaifişek) seyredeceksiniz.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Selim Sesler....


Bir akşam iş çıkışıydı. Taksim'e gitmiştik mesai arkadaşlarımla . Badehane diye  küçücük  bir yere, tesadüfen. 

Rakı içiyorduk. Araba kullanmayacaktım. Standart , gerzek bir iş dedikodusu yapıyorduk.

Selim Sesler çıktı , ağırdan ağırdan başladı. Rakı'ya devam ettik.


Trakyalıyım. Ama kızlarının yüz karasıyım. Güzel oynayana yanaşır el çırparım en büyük düğün aktivitem budur. 

Oynayan kimse yoktu ama Klarnet şaha kalkmıştı resmen, yanaşacağım kimse de yoktu. Ama Kalktım.

Öyle böyle değil...Bir gırnata ustası ki...Çalmak denemez yaptığına .

Her ne yaptıysa , o mola verene kadar oturmadım .  Hayatımda  tek başıma evdeyken bile göbek atmışlığım yokken  ve Selim Sesler'e karşı, o üflemeyi bırakana kadar göbek mi attım , dans mı ettim, tepindim mi , her neyse ...Ama hemşerisi olduğumu anlamıştı. Sarıldık sonra biz. teşekkür ettim, o da bana...Helalleştik..


Şimdi işteyim. Çocuk bu akşam babasında.
Eve gidince, onu dinleyip dinleceğim , o gece ne masada ne varsa onları yiyip içeceğim.  Kalk derse o günkü gibi kalkıp oynayacağım..

http://www.izlesene.com/video/selim-sesler-hayatini-kaybetti/7427742#isrch_click_test1_3_selim%20sesler%20%C3%B6l%C3%BCm

9 Mayıs 2014 Cuma

Neden boşanılır?


Bir boşanma hikayesi dinlemiştim. Evliyken. Boşanmayı düşünmezken. Boşanmanın temelini anlatmıştı bana.

Adam açmıştı boşanma davasını . Karısı için demişti ki;

- Onun yaptığı hareketlerden, patavatsızlıklarından, konuşmalarından, saçmalıklarından sorumlu   olmak istemiyorum. Evliyken onun davranışları yüzünden ben utanıyorum .


Evet aynen böyle ..

Boşanma kararı aldığımda bu konuşmayı hatırlamıştım

Karı-koca iken neden böyle dedin, neden böyle yaptın gibi karşılıklı bir sürü tartışmalar çoğaldığı anda bir durmak lazım. Normalde senin yapmayacağın hatta tanık bile olmadığın tartışmalar içinde bulabilirsin kendini.
Bir dur , bir dışarı çık.

-Bana bunu nasıl yaparsın?
-Sen kimsin?
-Bu hakkı sana kim verdi?
-Nankör
-Sensin o saygısız.
-Ben onu sana söyledim, git anlat diye değil.
Küfürler vs...


Belki seni sinir etmek için, seni kendinden soğutmak için, boşanmak için, ne için ise bu kavgaların kaynağı bulabilmek lazım.  Ya da vazgeçmek.

İnsanlar değişiyorlar.

Artık neredeyse utanacağın davranışları sergileyen birinden mesul olmak , seni yoruyor. Vazgeçiyorsun. 


 


7 Mayıs 2014 Çarşamba

tüplü tv plazma vs.

Bir an bir çizgifilme takılıyor..1 hafta boyunca belki 2 hafta boyunca ondan bahsediyor, onu seyretmek istiyor, onu yaşıyor.  
Alvin şu andaki gündemimiz, sesi, yürüyüşü esprileri...

Ve bu ara hiç olmadığı kadar babasında kalmak istiyor. Onunla parkta oynamak falan değil, babasının evine gitmek. Dün de gitti. Ve dün babasına demişki "ben seni özlediğim için sana gelmiyorum. Televizyonda Alvin'i izlemek için geliyorum"
Bana da söyledi. 
Televizyon almak istemiyorum. Televizyon için babasını tutturmasını istemiyorum. Bu kadar çok televizyon sevmesini de istemiyorum. Ama çok istiyor. Ipad de Alvin çok küçükmüş , tv almak zorundaymışız.  Bilmiyorum.

Yalnızlık ve yemek

Eataly diye bir yer açılmış Zorlu Center'da.

 http://nonim.blogspot.com.tr/ bir post yayınlamış. Güzel de fotoğraflarını çekmiş. 
Şöyle yazıyormuş Eatly'de ;

"Vücut için yemek neyse, ruh için yalnızlık odur"
Seneca

Yalnızlıkla ilgili çok acayip laflar var, çok melankolik bekar anne, takılma. Yukarıdaki söze bak!

Hafta sonu eminönüne yalnız gittiğinde vucüdun ve ruhun için.....Şerefine!


5 Mayıs 2014 Pazartesi

Hıdırlık

"Hıdrellez kutlamaları genel olarak yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılmaktadır. Bu gibi yerlere bu nedenle Hıdırlık denildiği de olur."

2 sene önce herşeyin alt üst olduğu , bir türlü toparlayamadığım dönemde hıdrellez zamanı gelmişti. Tüm inançlarım uzun bir süre yok  olmuştu. Kavga ediyordum sürekli kendimle.

Her sene, gecesinden, bahçedeki gül ağacının dibine gömdüğüm , sabahında suya attığım dilek kağıtlarım vardı.
2 sene önce Hıdrellezde ,kendi inançsızlığımdan , negatifliğimden , karabulutlarımdan çok sıkılmıştım. 5 Mayıs tan bir gün önce Bauhaus taki en büyük , en çiçekli , kırmızı gül ağacını almıştım.
"Bahçede beni görmüyorsun Hızır, balkondaki kocaman gül ağacımı gör , olur mu?" diye dileklerimi garantiye almıştım. Görsün, ama yapsın ama yapmasın diye. Ne diledim , ne oldu ne olmadı hatırlamıyorum .   Ama birşeylere tekrar inanmaya başlamanın huzuru geri gelmişti .

O gül ağacımız hala balkonda. Dün oğlumla da dilek yazdık, çaput bağladık.
 
Oğlum mutlu olsun dedim kağıda. Kağıdıma baktı , dileklerimi okudu. "Buna gerek yok ki" dedi. 
-"Ben zaten çok şanslıyım.  Senin gibi bir annem , böyle bir evim var" dedi.

Pazartesi şeytanı

Zaten yapacağın işi biri sana söylediğinde içinden canavar çıkabilir özellikle pazartesi .

Örneğin kapıda ayakkabılarını giyen çocuğun için , ceket giydirmeyecek misin, ceket? diye bir soru geldiği anda, sen de o sırada , iş çantan , kendi çantan, çocuğun çantası,suyu, ıvırızıvırını toplamakla meşgulken ,öğretmenin istediği bozuk paraları topralamaya çalışırken, "ceket giydirmeyecek misin?" der, Annen der.

Giydiriceğim.

İşlerim bitince. Çocuğunun ortalama 8 dakikada ayakkabılarını giydiğini hatırlattıktan sonra. 

Bir tek bana mı oluyor bilmiyorum. Sabah kahvaltı, giyinme vs. bir ton uğraştan sonra iyi niyetli ceket sorusu beni bozuyor. 

İşe yine geç kalma telaşı, çocuğun yine yavaş yavaş salına salına hareket etmesine gıcık olma...

Çocuğu okula bırakmak için kapıda bekleyen ex'in , çocuğu bıraktıktan sonra seni araması ;

"neyin var?, suratın 5 karış " diye sorması,

Sanane yahu deyip kapatman.

Ne huysuz bir gün.
 

4 Mayıs 2014 Pazar

Derya Baykal

Ben bir ara Derya Baykal seyrediyordum. Çalışmazken. Hoş tekrarlarını verseler yine seyrederim.
Çok ünlü bir doktorun lafını kesip yumurta kırabilir misiniz? demişti.
Boşanmıştı. Boşandıktan sonra kendine yön çizip yerli Martha Steward oldu.

Eli işi yapabilen biri değilim. Örgü, dantel vs. seven biri de değilim. Ama ısrarla Derya Baykal'ı seyrediyordum.
Bir gün Ferhan Şensoy'dan bahsetti programında. Eski kocası. Büyük usta.
Gerçekten saygıyla, sevgiyle, hasretle bahsetti eski kocasından.

Zaman geçti. Boşandım. Derya Baykal'ı gördüm bir yerlerde..
İnsan boşandıktan sonra başka bir boşanmış kadını kıskanabiliyormuş.
Kadının eski kocası Ferhan Şensoy ya....Bir de benimkine bak!

1 Mayıs 2014 Perşembe

Mayıs-Anneler Günü-Dilekler

"sen benim annem diilsin ki" demişti bana boşanmadan önceki son anneler gününde, ex...
Ne bir çiçek , ne bir tebrik, ne bir ....hiç..Bunun sebebini sormuştum , bir problem mi var diye cevabı bu olmuştu..

Özel günleri şanıyla , şöhretiyle, kutlayalım , hiçbirşeyden eksiğimiz kalmasın  diye tutturan biri değilim. Ama hoş vakit geçirmeye vesile olması, hayata ufak renk katmanın nesi kötü olabilir. 

Ben o anneler gününde bir dilek diledim.

Tuttu dileğim.

Mayısta dilekler tutar inanıyorum.

Mayıstı, aşağıdaki şiir okumuştum. 


küçük iskender (periler ölürken özür diler)
Ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan ölümümü diledin.

mayıstı

seni o yüzden bağışladım!
ben en çok mayısta su içerim
derinim balık kaynar derinim kanımı kaynar
ben en çok mayısta öne eğerim başımı içimden felçli bir göçebe gökyüzüne bakar.

avuçlarımda yaralı kelebek taşımayı
mayısta öğrenmiştim;
ve teraslarda bach dinlemek en çok mayısa yakışırdı
ve kim bilir
mayıs artık en çok senin tanrılarına yakışır
tiril tiril bembeyaz bir giysiyle
rüzgarda ayakların çıplak
öyle başın öne eğik yıllarca o boş terasta durmak

kartpostallardan tanıdığın bir şehri düşünmek gibi
bir yaraya kabuk olmayı kabullenmek gibi
eksik,yarım,farkına varmaktan kaçınılan
tam
tam yaza girecekken
yazın omzuna yüzünü dayayacakken
çekip giden
ayaklarının altından o son sığınak terasıda
acılarının veliahtı bach'ı da çekip
gitmiştir işte,yalnızca gitmiştir
yani anlıyor muzun... mayıstı...
seni o yüzden bağışladım!

bir sesim vardı gölgemden ikmale kalan
biliyorum büyük çozukluktu birbirimizi sevmemiz
cesaret işiydi,delikanlıcaydı,
bu korkunç sevgide
yanlışlarımızı yeniden keşfedişimiz
el değmemiş yalnızlıklara kalkışmamız
yalnızlıklarımızı değiş tokuş etmemiz

bu evcilik oyununda bile duldum
hatırla
sana dizlerimi
tabii bileklerimi ve topuklarımı sundum;
çevirdikçe bedenini ruhunun radyo dalgalarında
cazdı,bluesdu,klasik kemandı,klasik aşktı
boktu püsurdu
hatırla,senin gözlerin çokulusluydu
senin gözlerim ham kadınsızdı
çamurdandı
ağzımda getirdiğim kar suyunu
kalbine kaçırdım! ovdun ve okşadın beniçıktı içimdeki cin
yatağa döküldü
yatağıma döküldün
yatağına döküldüm
ve ben bu sonsuz savruluşta o gece
bütün eski sevgililerimden ince ince söküldüm!

senin oldum!

ihanetinle pislenen küçük kan dolaşımımdaki kanla
karalar çekerek ölümsüz kirpikdiplerine senin
senin mahşer atlısı dudaklarına sokuldum!
üşüyordum,
üstüme doğru çekip o kedi dudaklarını
bir tay sığınırcasına anasına
bana ölünle uyudum anlıyor musun... işitiyor musun...
cesedine yeni baştan hayat verebiğlmek için
ihtiyarladım.. ihtiyarladım..
ben zaten kendimi aşklarda
hep kalkışılınmış müthiş intiharlarla yaraladım!
koştum sürekli
bir hüzünden bir tersliğe dokunarak koştum

bazı sevdalarda hafızasını kaybeder ya insan
telaşlanır,ağlar
babasını sorar çevresindekilere öldüğünü bildiği halde
adını unutur,yolunu kaybeder oturduğu evin bir titreme gelir yerleşir ya ortasına mayısın
bir dikilir bir çoker ya
kalbine secde eden intikam
tam
tam yaza girecekken
yaza bir ekmek bıçağı tutuşturacakken
sapı plastik kötü bir ekmek bıçağı
-geri döner..döner değil mi.. diye
birkaç kırık sözcük.. buruşuk..
-öldürürüm o zaman, kurtulurumn..deyip sustuğun
-kaçarım sonra,kimse sormaz.. deyip yığıldığın
nisandan hazirana doğru bir su kayakçısı
gibi süzülürken mayıs,ah bach!

ah benim bir kangurunun cebine yerleştirdiğim yavrum!
talanım!artanım!eksik kalanım! yarım kalanım!

nasıl yedirirdim ihanetini kendime
o dev hisle sen mayıstın ben mayıstım
herşey ama herşey elele mayıstı
seni o yüzden bağışladım!,

uzanıp topraktan çıkarttın bei
tozumu sildin,hohladın,parlattın
ovdun ve okşadın beni
çıktı içimdeki cin;
ondan
-gidecektin,mecburdun,hepsi gibi-
affını diledin

mayıstı. mecburdum.
seni o yüzden bağışladım!

Akülü Araba

Erkek çocuğuna babalarının akülü araba almaları çok erkeksi ya da çok babacık bir durum olabilir.Çocuk için, bir lunapark sahibi olmak kadar mutluluk verici. Sen bunu tamamen gereksiz ve sağlıksız bir harcama olduğu ile ilgili 2 hafta boyunca kocana karşı çıkar, anlatırsın, almasın akülü araba diye. Alır.
Yeni boşandığında eşşek kadar ağır, yeni taşındığın ev etrafında kullanılacak alanı kısıtlı, aküsü zırt pırt biten, şarj etmesi ayrı bir olay olan, şarjı bittiği için de mutsuz olan , ağlayan bir çocukla öyle kalırsın.
Yeni boşandığında , çocuğun her istediğini yapmaya çalışmak gibi bir saplantın da olabilecektir. Çocuk zaten denegesini şaştı, bari gündelik istekleri yapayım dersin. Ne zaman akülü arabasını istese geberene kadar taşıyıp çıkaracaksın arabayı bir müddet. 
 En temizimi ,babasına geri verirsin akülü arabasını. Evde koyacak yer yok demeden, çok yoruluyorum bunu taşırken demeden...
"kullanırken seni istiyor" dersin.
Buna çok mutlu olan baba hemen alacaktır.
Yaklaşık 1 ay sonra, şarjı bitip çocuk ağladığı için sıkıntı bastığından , akülü arabayı sattığını bile itiraf edecektir.